Zihin ile beden her an senkronize olur, insan kendi bedenine yabancıdır, sonradan öğrenir. İnsan kendi bedeni aracılığıyla uzuvlarını geliştirebilir, artırabilir. Gitar çalabilir, araba kullanabilir. Şoför için araba artık onun bedenidir, arabayı çizdiğinde yüzünü ekşitir, biri kaportaya vurursa kendi bedenine vurulmuş gibi sinirlenir, ya da birine kızdığında sürüşünde de bunu belli eder.
Protez el ile gerçek el üzerinden yapılan deneyi hatırlayalım. İnsan zihni protez el ile bağ kurar, sonra ona yapılan darbeye refleks olarak tepki verir.
Bir müzik grubu da kendi arasında tempo üzerinden senkronize olan insanlardan oluşur. Çalım esnasında iyi bir senkron oturtulursa her birey adeta daha büyük bir bedeni yönetiyor gibidir. Sebep sonuç ilişkisi varmış gibi algılamaya başlar ve kendi gitara vurduğu için davulcu trampete vurmuş gibi olur. Bu senkron 3 4 dk sürdüğünde ise meditatif bir hal alır ve her birey kendini bütün sanmaya başlar, adeta büyür, bağlanır.
Müziği meditatif yapan şey de bu senkronizasyondur. Kendi bedenimizden çıkmış, büyümüş gibi hissederiz, bütünün bir parçası gibi değil, bütünün kendisi gibi hissederiz. 10 kişinin 10'u da o bütünü tamamen kaplar gibidir, ruhlar üst üste, iç içe geçmiş gibidir. O hal de insanlarda özel bir bağ algısı oluşturur. Deyim yerindeyse kendimizden geçeriz.
Bu meditasyondan çıkıp tekrar kendimiz olduğumuzda ise, bu bağın izi hep kalır.
Belki askerlerin rap rap yürümesi de aynı duyguyu yaratmaktadır.