Şirketler ticari oluşumlardır ve varoluşları gereği kendi alanlarında üretim yapmaya devam etmek isterler. Şirket belli çalışanlar ile var olmak zorunda değildir. Kendi vizyonuna uygun çalışanlarla devam edebilir. Devletler ise vatandaşlarının bir arada yaşama iradesinden oluşur, ve o vatandaşlar ile var olmak zorundadir. Bir devlet vatandaşının kendi varoluşunu yani birey oluşunu kapsayacak şekilde pozisyon almak zorunda iken şirket kendi çalışanı için böyle bir sorumluluğa sahip olamaz. Yani devlet vatandaşının tüm sıfatlarını kapsamak zorundadır ama şirket değildir. Örneğin vatandaş alkol almak istiyorsa alabilmelidir, ama çalışan alkol almak istiyorsa şirket buna izin vermek zorunda değildir. Çünkü vatandaşlıktan istifa edilemez ama bir şirketten istifa edilebilir.
Bu bağlamda bir şirket kendi çalışanları için kapsayıcı bir İK politika belirledikçe garip bir durum oluşmaktadır. Örneğin, çalışanlarını tatile göndermek, şirket içi çeşitli etkinlikler düzenlemek, çalışanlarına iş dışında da vakit geçirebilecekleri imkanlar sunmak vs. Eğer şirketiniz şehre uzak bir yerde ise, örneğin bir fabrika ya da bir yerleşke şeklinde ise o durumda bunların olması çok makuldür. Çünkü insan olmanın gereği olan ihtiyaçları karşılamak durumunda kalmış olursunuz. Ama şirketiniz şehire yakınsa çalışanlar zaten tüm sosyal imkanların bulunduğu şehre entegre olduklarından bu anlamsız olur. Aynı şekilde çalışana araba, telefon, vb yan haklar verilmesi de epey absürt bir durum, çünkü bunlar zaten çalışana vereceğiniz para ile çalışanların kendi tercihleri doğrultusunda kolayca erişebilecekleri şeylerdir. Peki şirketler bunu neden yapıyor, birçok sebep olabilir, devlet vergi avantajı sağlamıştır, toplu alımlarda indirim imkanı doğmuştur vs. Biraz kazıdığınızda altından çalışan mutluluğu hariç her şey çıkmaktadır. Bu tip organizasyonları yapan firmaların çalışanları, kurumsalda çalışan beyaz yaka diyelim, bana 2'li en fazla 3'lü dolaşan artık birey olma yoluna kesin olarak girmiş, hangi dersi ne zaman alacağına kendi karar veren üniversite öğrencisi gibi değil de, 10'lu 15'li gruplarla dolaşan lise öğrencisi, hatta zaman zaman öğretmeni rehberliğinde tüm sınıf beraber gezen ortaokul öğrencileri gibi geliyorlar.
Halbuki bir şirket kendi çalışanına çalışma koşullarını sağlamalı, geri kalanını hayatın kendisine bırakmalıdır. Vergimizi bile ödeyemeyeceğimizi düşünen o yüzden bu sorumluluğu velimiz olarak gördüğü şirketlere bırakan, bunu yaparken de kendi hayatımızın kontrolünü de bir bakıma şirkete ve patronlara teslim etmiş olan bir ülkede yaşıyoruz. Ben şahsen yalnızca emeğimin karşılığı olan parayı (brüt) olarak almak, vergi ve finans yönetimimi kendim yapmak isterim. O parayla hangi laptop'u alacağıma, hangi telefonu alacağıma, hangi operatörü kullanacağıma, nerede ne zaman tatil yapacağıma, hangi arabayla hangi benzin istasyonundan benzin alacağıma da karar vermek isterim. Sosyalleşmeyi de İstanbul'un herhangi bir şirketin yapıp yapabileceğinden çok daha iyi karşılayacağını biliyorum. Arkadaş çevremin de iş değil sosyal çevremden oluşmasını tercih ederim.
Sonuç olarak bir şirket kendi varoluşu dışında çalışanının hiçbir ihtiyacını gidermese yalnızca çalışanına bunu yapması için alan tanısa yeterlidir. Sabah 8 akşam 18 arası hayatımıza çöküp fabrika simülasyonu yapacağına insanları rahat bıraksa benim tercihimdir, ben çalıştığım kadar kazanayım, gerisi benim kanaatim olsun.